“Gelen gideni aratır” sözünü çoğumuz daha çocuk yaşlarda öğrenmişizdir. Hayatı deneyimlerken sıkça kullanıp, kendimizce dersler çıkarıp, tecrübe hanemize kaydetmişizdir. Peki gerçekten de insanlar, edindikleri dersleri günlük yaşamlarına aktarıyorlar mı? Görünüşe göre teori tamam da, uygulamada sıkıntı var. Politikacılar için de bu söz kullanılır; eskiler “ biri gider biri gelir, bir şey değişmez” derler. Devamında “ Gelen gideni aratmasın” da derler... Ben bu sözü oldum olası sevemedim; bir kabulleniş, bir boyun eğiş, çaresizlik ve öğrenilmiş güçsüzlük gibi geliyor. Ne demek, “ Gelen gideni aratmasın”, al tedbirini de aynı hatalara düşme… Özal, Yılmaz, Çiller dönemlerindeki hart kapitalist üretim ilişkileri ve “ benim memurum işini bilir “ mantığı günümüzde halen devam etmiyor mu, üstelik de katmerli olarak! O halde kim suçlu, gidenleri aratan gelenler mi, yoksa Onları getirenler mi? Ülke ekonomisine yönelik hiç iç açıcı yorumlar yapılmıyor, zamların ardı arkası kesilmiyor, üstelik göstergeler de umut ışığı yerine zifiri karanlığa gidişe işaret ediyor. Her açıdan 14 Mayıs seçimleri öncesindeki durumun gerisindeyiz. Maaşların alım gücü azaldı, enflasyon durmuyor, döviz yeni rekorlara koşuyor, emekliler nefes almakta zorlanıyor, dış borç, cari açık hak getire… Ülke ekonomisini gözlerindeki ışıltıyla yönetmeye çalışırken, oldukça başarısız bir grafik çizen Nebati’yi bile arar duruma geldik mi? Önceki gözlerindeki ışıltıyla yönetmeye çalışıyordu, yenisi adeta gözleriyle Şimşek yağdırıyor... İsteyenler “ Gelen gideni aratıyor” diyerek o özlü sözle (!) ülke gidişatına yönelik yorumda bulunsun. Kanaatimce söylenecek tek söz, “ Kendim ettim kendim buldum” olmalı. Bu düzlemde ilerlersek bir kez daha şu soruya yanıt aramak hakkımız; “Gelenler mi suçlu getirenler mi ?”